Yönetişim Ne Demek?
“Yönetişim” de nereden çıktı dediğinizi duyar gibiyim. “Yönetim” yazacaktı da yanlışlıkla arada ş harfine mi basıldı? Ya da “iletişim” ve “yönetim” kelimelerinin birleşimi mi? Yoksa “bilişim” ve “yönetim” kavramları mı bir araya geldi?
Temel kavramlar yapılandırılarak etkili ve kalıcı bir öğrenme sağlanır. Bu doğrultuda gelin “Yönetişimi” anlamak için bazı temel kavramları inceleyelim ve yapılandıralım.
Governance = Yönetişim
Yönetişim, yönlendirme ve gözetme (guidance & oversight) kavramlarını içerir. Etimolojik olarak ‘Governance’ kelimesi ise eski Yunancada yönlendirme (steering, guiding) mânasına gelen ‘kybernao’ kelimesinden gelir. Kontrol ve gözetim (control & oversight) kavramları ile de alâkalıdır.
Yönetim ≠ Yönetişim
Çoğunlukla governance ve management kelimelerinin her ikisi de “yönetim” olarak çevriliyor. Bu durum iki kelime arasındaki farkın anlaşılmasını zorlaştırıyor. Yönetimi “kurum kaynaklarının, belirlenen yönde etkin kullanımı için karar verilmesi”, yönetişimi ise “iyi bir yönetim ve paydaşların güvenini kazanmak için uygun kültürün ve iklimin oluşturulması” olarak tanımlayabiliriz. Yani yönetişim, ne yapılacağını ve hangi kurallar içerisinde yapılacağını ifade ediyor. 90’lı yıllardan beri Türkiye’deki akademik yayınlarda kullanılmaya başlanan “yönetişim” kelimesi bu iki kavramın birbirinden ayrılmasını ve daha iyi anlaşılmasını sağlıyor.
Yönetişim: Kurumsal Güven
1. İnsanlar ortak amaçlarını gerçekleştirmek için topluluklar halinde bir araya geliyor.
2. Toplu halde organize olabilmek adına “Kurum” adını verdiğimiz oluşumları yaratıyor.
3. Kurumların başarılı olması halinde yaşam kalitemiz gelişiyor.
4. Kurumlar etkilediği ve etkilendiği tüm taraflarla, yani paydaşlarıyla birlikte hareket ediyor.
5. Paydaşlarının güvenini kazanabilen kurumlar daha başarılı oluyor.
6. Kurumlar güven kazanmak için iyi yönetişime ihtiyaç duyuyor.
Tarihten bir örnek olay ile “Neden yönetişim?” sorumuzun cevabını somutlaştıralım. Enron enerji sektöründe çalışan iki ABD’li firmanın 1985’de bir araya gelmesiyle kurulmuş ABD’nin en büyük doğal gaz dağıtım şirketidir. Böylesine büyük bir firmanın iflasını ve sonuçlarını incelediğimizde güvenin önemini bir kez daha görüyoruz.
Amerikan borsasında işlem gören Enron, finansal raporlarında suistimal yaparak şirketi olduğundan çok daha değerli ve kârda gösterdi. Enron’un raporlarını denetleyen Arthur Andersen isimli bağımsız denetim firması aynı zamanda Enron’a yönetim danışmanlığı hizmeti de veriyordu. 2000 yılında iki farklı rolden toplam 54 Milyon Dolar gelir elden Arthur Andersen böylesine büyük bir kaynağı kaybetmemek adına Enron’un finansal tablolarındaki usulsüzlüklere göz yumdu. Enron’un gerçek değerlerini yansıtan raporların ortaya çıkmasıyla şirket hisse değerlerinde ciddi bir düşüş yaşayarak iflas etti. Bu iflasın ABD ekonomisine faturası tahminen 64 Milyar Dolar olarak gerçekleşti.
Fakat bu krizin yarattığı güvensizlik ortamı ekonomiye 64 Milyar Dolarlık kayıptan çok daha fazla zarar verdiğini söyleyebiliriz. Enron’un yarattığı soru işaretleriyle yapılan araştırmalarda ortaya çıkartılan yeni skandallar; finansal raporlara, bağımsız denetim sistemine ve denetçilere karşı güvensizliğe sebep oldu. Skandallar sonrasında geliştirilen yeni denetim sistemleri ve kanunlar dahi bugün bu güvenin yeterince gelişmesini sağlayamıyor.
Yaşam kalitesi geliştirmek; özlemleri, hayalleri yaşayabilmek ve daha iyiyi aramak ile mümkündür. İnsanlık, özlemlerini gerçekleştirebilmek ve yaşam ile ilgili riskleri yönetmek için kurumlar halinde organize olur. Paydaşlarının güvenini kazanabilen kurumlar daha başarılı olur. Bu nedenle kaliteli yaşam için iyi yönetişime ihtiyacımız var.
İyi Yönetişim İlkeleri
Güveni sürdürülebilir kılmak için şu ilkelerin hayata geçirilmesi gerekiyor:
Adillik: Tüm paydaşların beklentilerini gözeterek sistemi oluşturmak ve uygulamalarda kişiye göre değil sisteme göre karar vermek
Şeffaflık: Kurum içinde ve dışında ve aynı zamanda topluma karşı performans ve kaynakların kullanımı konusunda aktif açıklık ve şeffaflıkta olmak
Hesap Verebilirlik: Paydaşlara karşı hesap verme/raporlama ve yapılan işlerin değerlendirmesi yaklaşımını benimsemek
Katılımcılık: Bilginin paylaşılması, faaliyetlerin oluşturulması ve gerçekleştirilmesinde paydaşların katılım ve desteğini sağlamaya yönelik ortam geliştirmek
Etkililik: Başarı ve sonuç odaklı yaklaşımla kaynakları doğru yönlendirmek, doğru alanları seçmek ve performans hedeflerini doğru belirlemek
Tutarlılık: Paydaşların beklentilerini karşılayarak misyon/vizyon doğrultusunda hareket etmek, karar almada temel politika ve prensipleri korumak
Sorumluluk: Sorumlulukları sahiplenme ve yerine getirme anlayışı geliştirmek ve bu yönde temel politika ve prensipleri korumak
Not: Yukarıdaki yazıda yer alanlar için Argüden Yönetişim Akademisi Gençlik Ağı’nın “Gençlik Örgütleri ve Öğrenci Kulüpleri için İyi Yönetişim El Rehberi” yayınından yararlanılmıştır.
YAZAR
Oğuzhan YILMAZ
Argüden Yönetişim Akademisi, Eğitim ve Gençlik Programları Koordinatörü