Turizmde Kriz Yönetimi

Yönetişim Bloğu
4 min readApr 9, 2020

Risk yönetimi, global kuruluşlar, ülkeler, sektörler ve işletmeler bazında risklerin analiz edildiği, volatilitenin yüksek olduğu dönemlerde yaşanabilecek olumsuzluklara hazırlıklı olabilmek için geliştirilmiş bir “ İyi Yönetişim’’ disiplinidir. Tanımlı risklerin gerçekleşmesi durumunda önceden belirlenmiş aksiyon planlarının devreye girmesi beklenir. Amaç, kargaşa ve panik yaşanmasını önlemek, sürdürülebilirliği sağlamaktır. Varsayım ve parametrelerde yer alsa dahi zamanını öngörmenin güç olduğu kriz senaryolarına yönelik hazırlıklar zararın tolerans sınırları içinde kalabilmesine yöneliktir. Zarar kaçınılmazdır, yeter ki yıkım olmasın…

Entelektüel platformlarda değerli sunum ve paylaşımlara, TV dizisi ve filmlere konu olmuş kurum ve şirketlerin yönetim planlarının içinde madde veya başlık olarak yer almış olsa da yaşadığımız küresel krize dünyanın hazırlıklı olmadığını yaşayarak gördük. Kontrol edilemeyen salgın sağlık sistemlerini çökertmekle kalmadı, ekonomi ve finans dünyasını da altüst etti. Hükümetler, global kuruluşlar birbiri ardına ekonomik önlem ve teşvik paketleri açıklamaya devam ediyorlar. Sektörler arasında farklılıklar olsa da hasarın boyutu büyük.

Yaşanan küresel salgın krizi dünyada ve ülkemizde en çok turizm sektörünü etkiledi ve etkilemeye devam edecek. UNWTO (Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü) raporuna göre 2020 yılında turist sayısında %30 azalma beklenmekte (Yaklaşık 450 milyar ABD doları gelir kaybı). 2009 yılında yaşanan global ekonomik krizde daralmanın %4 olduğu hatırlanırsa krizin boyutu daha iyi anlaşılacaktır. 2019 yılında dünya turizm gelirleri 1.460 milyar ABD doları iken 2020 yılında muhtemelen 2011 yılı seviyesine (1.000 milyar ABD doları) geri döneceğiz. IATA verilerine göre en yüksek havayolu yolcu gelir kaybı önceki yıla göre %46 azalma ile Avrupa’da yaşanacak.

Türkiye’de 2019 yılında 35 Milyar ABD Doları olan ve 2020 yılında 40 Milyar ABD Dolarına çıkması beklenen turizm gelirimiz önceki yıl performansının % 50 sini zor yakalayacak, Ocak ve Şubat aylarında gelir önceki yıl aynı dönemin çok üzerinde olmasına rağmen, Mart ayının ikinci haftasından itibaren durum dramatik olarak değişti.

Kriz ifadesi mevcut durumu tanımlamaya yetmiyor. Sektör özelinde tamamen durma söz konusu. Kriz yönetimi adına işletmelerin yapabilecekleri, tasarruf ve likidite tedbirleri ile sınırlı. Bu dönemde gelir olmadığından tedbirlerin tamamı harcamaların kısılmasına ve nakit akışa yönelik olmak zorunda.

Gelir bir parametre değilken kriz yönetimi adına çok yaratıcı uygulamalar bulmak maalesef çok mümkün değil. Yapılabileceklerin bir kısmı aşağıda…

· Yatırım harcamalarını minimize et, geri dönüş süresi çok kısa olmayan yatırımları ertele.
· Servis kalitesini muhafaza ederek marka standartlarını gözden geçir.
· Masraf kalemlerini detaylı olarak gözden geçir, minimum seviyelere indir.
· Dijital teknolojileri kullan, verimliliği artır.
· Mali yükümlülük ve borçlarını mümkün olduğunca ertele.
· Çalışanların birikmiş izinlerini kullandır.
· Çalışma saatlerini azalt, esnek çalışma saatlerine geç.
· Ücretli izinler tamamen kullanılmış ise karşılıklı mutabakat ile bir süre ücretsiz izin kullandır.
· Devletin sağladığı destek ve olanakları kullan (İŞKUR Eksik Çalışma Ödeneği, vergi indirim ve erteleme vb …)
· Ücret ve yan hakları karşılıklı mutabakat ile koşullara uygun hale getir.
· Sektörü destekleyen kredilere yoğunlaş, öz kaynaklarını güçlendir, likit kalmaya gayret et.
· Bir süre döviz geliri olmayacak, açık pozisyonlarını küçült.
· Yeni senaryolarla duyarlık ve hassasiyet analizleri yap, bu dönemde kısa vadeli, hızlı kararlarlar al.

Sektörün faaliyetlerine bir süre ara vermek zorunda olduğu bu dönemde, durumun normale döneceği vakte kadar yaşanan olumsuzlukları tüm paydaşlar- devlet, işveren, çalışan- birlikte paylaşmalı, zaman kazanılmalıdır.

Sektörde fiilen iş durması söz konusudur. İş durması nedeniyle yaşanan kayıpların, oluşan zararın, özel bir düzenleme ile doğrudan devlet tarafından veya devletin sağlayacağı imkanlarla sigorta şirketleri aracılığıyla sektör yatırımcılarına ödenmesi düşünülmelidir.

2017 yılı sonunda 4706 sayılı ‘’Hazine’ye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve KDV Kanununda Değişiklik Yapılması hakkında Kanun’a’’ eklenen geçici madde kapsamında turizm tesislerinin tahsis sürelerinin 49 yıla uzatılmasından istifade eden turizmciler, sözleşmelerinin üzerinden daha iki yıl geçmeden tesislerinden gelir yaratamaz hale geldiler. O günün doğruları ile belirlenmiş koşulların, bugünün gerçekleri ile yeniden değerlendirilmesi, tahsis bedellerinin düşürülmesi, ödeme tarihlerinin faizsiz uzun vadeye yayılması, kriz yönetimine kamu desteği sağlaması adına ayrıca dikkate alınması gerekli bir husustur.

Birkaç ay içinde salgının kontrol altına alınmasını, hayatın olağan seyrine dönmesini ve bazı sektörler için normalleşme sürecinin başlamasını umuyor ve bekliyoruz. Yine de turizm sektörü için normalleşme süreci biraz gecikecek. İç turizm adına Temmuz ayından itibaren belirli oranda hareketlenme bekleniyor olsa da yıl sonuna kadar dışarıdan turist gelmesi çok olası gözükmüyor. Buna karşın turizm sektörü olumlu gelişmelere hızlı reaksiyon gösteren, yüksek büyüme hızı gerçekleştiren ve özellikle kadın ve genç nüfusa yönelik istihdamı destekleyen bir sektördür. Bu nedenle 2021 yılında toparlanma ve ardından hızlı iyileşme gelmesi şaşırtıcı olmaz.

Turizm ve hizmetler sektöründe son yıllarda yükselen hizmet kalitesi, rekabetçi avantajımız oldu ve Türkiye’nin marka algısına büyük katkı sağladı. Bunu eğitimli ve nitelikli işgücümüz sağladı. Bu ayrıcalıklı konumumuzu ve rekabetçi avantajımızı yitirmemek için sektörün tüm paydaşları istihdam kaybı oluşmadan desteklenmelidir. Tedbir ve teşvik paketlerinin yönü büyük ölçüde bu doğrultuda olmakla birlikte ‘’Turizm ve Hizmetler’’ sektörü ilave destek paketlerini hak ediyor.

YAZAR
Naci BAŞERDEM
The Marmara Hotels, CEO & Argüden Yönetişim Akademisi, YK Üyesi

--

--

Yönetişim Bloğu

Eğer tek başına ıssız bir adada yaşamıyorsan bu blogta konuşulan tüm konular seni de ilgilendiriyor :)